Uzun zamandır listemde olan bir rotaya daha tik atıyorum. Yıllardır pek çok farklı sebep ile gitmekten kaçındığım ama hep çok merak ettiğim Hakkari’yi görmek bu yaza kısmetmiş…
Türkiye’de 20 Bin Yaşında Buzul Olduğunu Biliyor Muydunuz?
Evet yanlış okumadınız Hakkari, Cilo Buzulları tam 20 bin yaşında. Ve bu buzullar ile birlikte oluşturdukları buzul gölleri yeni rota için beni kamçılayan en büyük sebep.
Hakkari Diyince Pek Çoğumuzun Aklına Takılan O Soru : Güvenlik
Gitmeyi kafama koyup bu fikri arkadaşlarım ve ailem ile paylaştığımda hepsi ‘deli’ olduğumu düşündü. En büyük kaygıları güvenlikti ve tek başıma, gitmemi kabul edemiyorlardı. Elbette kendilerince hepsi haklıydı ama benim de bildiğim bir şey vardı ki o da son yıllarda bölgenin birkaç yıldır yapılan Sat Buzul Gölleri Festivali ile güvenli bir şekilde turizme açıldığıydı. Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan festival paylaşımları, bölgede yaşayan ve oralı olan arkadaşlarımın misafirperverliği ile harika bir rota oldu hadi gelin anlatayım…
Öncelikle bu gezide bana iki arkadaşım daha eşlik etti. Bu hem daha güvende hissetmemi sağladı hem de araç kiralama ve yakıt masraflarının bölünmesi ile bütçemi kolaylaştırdı. Hakkari’ye tur yapan pek çok farklı firma ile beraber size bölgede alan rehberliği ile gezdiren Instagram hesapları da var ki biz 2. yi tercih ettik. Sosyal medya üzerinden Ahmet Bey’e ulaştık. Kendisi zaten oralı. Tüm bölgeye hakim. Üstelik evini kendisi ile beraber gezenlere ücretsiz açıyor. ( Bu uygulamaya ‘couchsurfing ‘ yani kanepe sörfü deniyor. Dünyanın her yerinde bu sisteme üye olan yerellerin evinde ÜCRETSİZ konaklayabildiğiniz gibi, siz de onları kendi evinizde ağırlayabiliyorsunuz. Elbette sistemin kendi içinde işleyiş kuralları var. Sizi ağırlayacak kişide, siz de her türlü konaklama kriterini sisteme giriyorsunuz. Sizi seçecek ya da sizin kalmak için seçeceğiniz kişi bu kriterleri göz önünde bulunduruyor. Ahmet Bey’de tam olarak bu sisteme üye yerel rehberlerden. Yani özetle konaklamaya para vermiyor kanepe sörfü yani couchsurf yapıyoruz. )
*** Kendisi ile irtibata geçmek isterseniz Ahmet Bey’in Instagram hesabını buraya bırakıyorum: @guldal_ahmet
Hakkari Gezisi
Gezimizi 4 gün olarak planlıyoruz.
Hakkari Gezisi 1. Gün
- Devrimci Gençlik Köprüsü: Boğaz Köprüsü’nün yapımı gündemdeyken bu projeye ‘hayır‘ diyen gençler bölgelerarası eşitsizliği vurgulayan bir eylem etrafında toplanır ve ‘Boğaz’a değil Zap’a köprü ‘ fikri etrafında birleşirler. Ülkenin, Güneydoğu’nun sorunları dururken bu kadar büyük bir kaynak sadece İstanbul için israf edilemez diye düşünürler. Bir yanda o günlerde aya giden insanların, diğer yanda ülkemizin uzak bir köşesinde deli gibi akan Zap nedeniyle karşıya geçemeyen, suya kapılıp ölen insanların olması da etkileyici olur. Yıllarca yöre insanının 68’in simge adı Deniz Gezmiş ile özdeşleştirerek Deniz’lerin Köprüsü dediği Devrimci Gençlik Köprüsü geri kalmışlığa karşı isyanın, dayanışmanın, kardeşliğin sembolüdür. ( Mesut Kara’nın yazısından alıntıdır. )
- Zap Suyu
- Ure Şelalesi
- Şine Dağı
- Kaval Vadisi ve Şelalesi: Burası günün en uzun süresini geçirdiğimiz yer oluyor. Hem Kaval Şelalesi’nin soğuk sularında yüzüyor hem de piknik yapıyoruz. Taze lavaş ekmeğimiz, otlu peynirimiz ve semaverde çayımız var. Bölgeye has otlu peynirde bu bölgenin dağlarında yetişen siyabo ve sirk otları var. Lavaş ekmek, köy domates ve biberi ile ziyafet çekiyoruz. Sıcacık kaçak çay şelalenin buz gibi suyunun üzerine nasıl da güzel gidiyor.
*** Bölgeyi gezerken Instagram hikayelerde paylaşım yaptıkça en çok gelen soru: ‘Bölge güvenli mi ?’ olmuştu. Öyle görünüyor. Yol boyunca rutin asker ve polis kontrollerinden geçiyoruz. Bu kontroller sizi germesin. Bölge gereği olması gereken kimi zaman kimlik kontrolu kimi zaman bagaj kontrolü olan güvenlik noktaları bunlar. Yol boyunca pek çok yerde olduğu gibi yeni yeni turizme açılan noktalarda da var. Zaten bazı yerlere izinsiz girilmiyor. 2. Gün rotamız olan Cennet Cehennem de özel izinli yerlerden biri.
Hakkari Gezisi 2. Gün
Cennet Cehennem’e giriş yapar yapmaz bizi koçerler karşılıyor. Bu bölgede göçebeye koçer deniyor. Genelde Batman ve çevre illerden geliyorlar. Yazın üç ay hayvanlarını burada otlatıyorlar. Peynirlerini yapıyorlar. Bizi de yayık ayranı ile harika ağırladılar.
Cennet Cehennem Vadisi adını, Cilo’nun sarp uzantılarına tezat çiçek dolu patikalardan ve dört mevsim buz gibi akan suyundan alıyor. Hedefimiz buzul göletine ulaşmak. Arabayı bıraktığımız noktadan itibaren git gel bu parkur 12 km. Yola düşmeden önce buz gibi suyun kenarında Cilo Buzullarına karşı nefis bir kahvaltı yapıyoruz. Menümüzün olmazsa olmazı hep otlu peynir.
Buraların mevsimi bence Haziran. Doğanın en güzel olduğu, suların en çoşkun aktığı ve henüz buzulların erimediği zaman.
*** 12 km’lik bu parkuru yürürken biraz giyimden bahsetmek istiyorum. Vadinin parkuru uzun ve yer yer zorlu. Out door bir ayakkabı tercih edilebilir. Ben spor ayakkabı ile yürüdüm ama ayak burkulma ihtimali yüksek belirtmek isterim. Yürüyüş batonu hayat kurtarıcı. Ahmet Bey’de vardı biz onunkileri kullandık ve çok işimize yaradı. Islanmaya karşı yedek ayakkabı şart çünkü direkt suya girmeseniz bile patika ve çim alanda buzulların erimesi sebebi ile hep ıslak. Güneşten korunmak şart. Buzuldan da yansıdığı için güneşin etkisi çok daha fazla hissediliyor. Bu yüzden güneş koruyucu, uzun kollu bir gömlek, güneş gözlüğü ve şapka yanınızda mutlaka olsun.
Cennet Cehennem bu gezinin en unutulmaz rotası oluyor. 20 bin yıllık buzulların verdiği o muazzam hissi şu an hangi kelime ifade edebilir ki ? Sarp kayaların gölgesine serilmiş endemik bitkiler: kardelenler, nergisler ve unutma beni çiçekleri. Burası dünyaya ait olamaz… Rakım 2700. Her anlamda nefesim kesiliyor…
Yarın Cilo’da festival var. Bu sene 5. si yapılacak. Sat Gölleri’ne karşı çadırlar kurulacak. Biz de orada olacağız. Dinlenmek üzere eve geçiyoruz.
Hakkari’de yer alan Cilo dağının da yer aldığı Türkiye’nin En Yüksek Dağları yazımıza da göz atabilirsiniz.
Hakkari Gezisi 3. Gün
Sat Buzul Gölleri ve Festival
Festivale bu sene ilgi büyük. Çevre illerde dahil olmak üzere biz gibi uzun süredir bölgeyi merak eden ve festivali duyan herkes gelmiş. Yol uzun, parkur zor. Araç olarak 4 x 4 tercih edilmeli. Tırmanırken dik bi yamaca denk gelip oluşan konvoy ile durmak zorunda kalırsanız tekrar kalkmanız zor. Yol bu şekilde yolda kalmış araçlar ile dolu. Aracımız 4 x 4 olmasına rağmen bu araçlar yüzünden yol kapanınca biz de yolda kalıyoruz. Zaten bir süre sonrada yukarıda yeterli park ve araç manevra yeri kalmadığı için askeriye yukarıya araçla çıkışları durduruyor. Biz de alabildiğimiz kadar eşyayı sırtlanıp yola düşüyoruz.
Festivale ilgi büyük. Alan gerçekten hınca hınç dolu. Bölgenin turizme açılmasını elbet destekliyorum ama bu kadar insanın yeterli olmayan çevre kontrolleri içerisinde burada kamp yapması ne kadar doğru bilemiyorum. 20 bin yıllık buzul ve göllerinden bahsediyoruz. Korumak zorundayız. Milyonlarca insan burada kamp yaparak bunu yapamayız. Ben bu bilinçte olmadığımızı düşünüyorum. Zaten biz de geceye kadar vakit geçiriyor, kamp yapmaktan vazgeçiyoruz. Hem çok soğuk hem de araç aşağıda kalınca ateş yakmak için getirdiğimiz odunlarımızı yukarıya çıkaramadık. Ayrıca bölgede neredeyse 15 bin kişi olduğu söyleniyor ve sadece 4 tuvalet var !!!
Şenlikte güne kahvaltıda ciğer ile başlıyoruz. Büyük mangallar yakılmış, yöresel lezzetler pişirilmiş. ‘doxave‘ tadıyoruz. Koca koca kazanlarda sarmalar var. Nefis görünüyor. Dileyen kendi mangalını yakıyor. Herkes birbirine bir şeyler ikram ediyor. Mis kokulara halay çoşkusu karışıyor.
Dilerseniz buzul göllerinde şişme botlarla gezebiliyorsunuz. Kano ve paddleboardu ise sadece profesyonel sporcular yapıyor. Farklı illerden gelen spor kulüpleri var. Bu sadece doğa değil aynı zamanda bir spor şenliği de. Ben de kürek sporcusu olduğumu söyleyince buzullarda kano yapıyorum. Ne eşsiz bir deneyim…
Sonra yürüyüşe geçiyoruz. Parkur dün Cennet Cehennem de olduğu kadar zor değil. Önce buzul göllerine yürüyoruz. Hatta girenleri görünce gaza gelip biz de yüzüyoruz. Hava rüzgarlı, su buz ama insan hayatında kaç kere buzul gölünde yüzer ki ?
Doğa inanılmaz. Adım başı fotoğraf çekmek için duruyoruz. Gözümüzün gördüğüne ne son model telefonlarımız yetiyor ne de drone. Göllerden sonra şelaleye ulaşıyoruz. İçinden gökkuşağı geçiyor.
Yürüyüş rotamızı tamamlayıp kamp alanına dönüyoruz. Kalmaktan vazgeçtiğimiz için toparlanıp yola koyuluyoruz. Doğru karar verdiğimizi düşünüyorum. Hava iyice soğudu ve tuvaletler kullanılamayacak kadar kirli.
Hakkari Gezisi 4. Gün
- Kayme Sarayı: Kitabelerinden öğrenildiğine göre 1909 – 1911 yıllarında yaptırılmış. Kitabelerde isim geçmemekle beraber Seyit Ubeydullah’ın oğlu Seyit Muhammed Sıddık tarafından yaptırıldığı sanılıyor. Hakkında çok fazla bilgi edinemediğim saray, yakın zamanda restorasyon görmüş.
- Nehri: Şemdinli’nin su kenarında, ceviz ağaçları altında, alabalık restoranları ile meşhur köyü. Burada nefis soslu alabalık yapıyorlar. Bildiğimiz alabalıklardan çok farklı. Gelirseniz rotanıza mutlaka ekleyin. Nehri alabalık restoranları ve Kayme Sarayı zaten birbirine çok yakın.
- Şemdinli ve Yüksekova da düğün: Geziyi bir düğüne katılarak bitiriyoruz. Aklım hanımların taktığı altın kemerlerde kalıyor. Bazıları sahte olsa da çoğu gerçekmiş. O kemerlerin birini bozdurup kaç ülke gezerim planları yapıyorum : )
Düğünden sonra günün kalanını Yüksekova da geçiriyoruz. Alışveriş için İran Pasajına uğruyoruz. Burada İran’dan gelen çay, pirinç, tütün ve buralara özgü şeyler satılıyor. Fiyatlar uygun. Tütünü ve balı meşhurmuş. Ben İran pirinci alıyorum.
Son gün akşam yemeğimizi sokağa kurulan yol kenarı ocakbaşıların birinde yiyoruz. Doğu ve güneydoğu gezilerinde sanırım en çok bu kültürü seviyorum.
Uçağımız yarın sabah. Hakkari’den çok güzel anılarla ayrılıyorum. Sohbet etmek için yanımıza gelen, çay ikram eden, yardıma hazır güzel insanlar kalıyor aklımda. Buraya dışarıdan gelenler ‘batılı‘ bizim için onların ‘doğulu‘ olması gibi. Aynı ülkede kime ve neye göre ? Sarp dağlar, dar yollar… En düz yeri Yüksekova. Rakım 2000. Hayat zor, doğa nefes kesici. Coğrafya kader mi gerçekten ?
Başak Aygün, Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dilbilimi mezunu ve devlette İngilizce öğretmeni olarak çalışmaktadır. Seyahat tutkusu ve keşfetmeye olan ilgisi onu sürekli yeni yerler keşfetmeye yönlendirir. Gördüklerini ve deneyimlediklerini paylaşmayı seven Aygün, seyahat deneyimlerini yazarak okurlarıyla buluşturuyor.