Tarihi dokusu ve doğal güzellikleriyle Türkiye’nin adeta bir cennet köşesi olan Antalya, içerisinden tarihi çok eskilere dayanan ve birçok medeniyetin yaşamış olduğu ve medeniyetlerin izlerini taşıyan antik kentleriyle yerli ve yabancı turistler tarafından oldukça ilgi topluyor. Sizler için Antalya’da bulunan birbirinden eşsiz güzellikteki antik kentleri sıralıyoruz.Antalya antik kentler listesi;
Antalya Antik Kentler Haritası
Antalya Antik Kentler
Antik çağlardan günümüze kadar uzanan geçmişiyle Antalya, birbirinden önemli antik kentlere ev sahipliği yapmaktadır. Bu kentler, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait izler taşırken, doğal güzellikleriyle de dikkat çekmektedirler. Antalya Antik Kentler listesi, şehrin zengin tarihî mirasını keşfetmek isteyenler için birinci sınıf bir rehber niteliğindedir. Her bir antik kentin kendine özgü hikayesi ve mimari yapısı, ziyaretçilere unutulmaz bir deneyim sunmaktadır. Şimdi, Antalya’nın büyüleyici antik kentlerine doğru bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?
Olympos Antik Kenti
Olympos Antik Kenti, yeşillikler içinde gizlenmiş sıra dışı bir tarihi mirasın izlerini taşıyor. Likya’nın huzur verici doğasıyla çevrili bu görkemli kent, geçmişin esintilerini hissedebileceğiniz eşsiz bir atmosfere sahip. Eğer tarih ve doğa iç içe bir macera arıyorsanız, Olympos Antik Kenti’ni listenize eklemelisiniz.
Kent, MÖ 2. yüzyıla tarihlenmiş ve Likya’nın önemli şehirlerinden biri olarak bilinmektedir. Ticaret yolları üzerinde stratejik bir konuma sahip olan Olympos, antik çağlarda denizcilik ve ticaretin merkezlerinden biri olmuştur. Günümüze ulaşan kalıntılar arasında tiyatro, çeşitli tapınaklar, meclis binası ve hamamlar yer almaktadır; her biri, şehrin bir zamanlar sahip olduğu zenginliği ve sosyal yaşamın canlılığını gözler önüne sermekte.
Olympos Antik Kenti’nde dikkat çekici olan bir diğer yapı ise etkileyici giriş kapısının hemen yanında yükselen ve Roma İmparatoru Marcus Aurelius’a ithaf edilen heykelin bulunduğu alandır. Bu kapının ve yanındaki heykelin, ziyaretçileri bir zamanlar imparatorlara layık bir girişle karşıladığı düşünülmektedir.
Kent ayrıca, ister denize yakın efsanevi Çıralı Plajı’nda güneşlenin, ister Likya Yolu üzerinde yürüyüş yaparak antik kenti ve çevresini keşfedin, doğal güzellikler ve tarihi dokuyu bir arada sunuyor. Yörenin berrak sularında yüzmenin ardından, antik kentteki tarihi kalıntılar arasında dolaşmak, geçmiş ile günümüz arasında eşsiz bir yolculuk sunuyor. Bu yüzden Olympos, sadece antik bir kent olmanın ötesinde, birçok aktiviteyi bir arada barındıran bir tatil cenneti olarak görülüyor.
Antik çağlardan günümüze kalan ve doğanın yeşil örtüsüyle kucaklaşan bu eşsiz yer, Akdeniz’in en önemli tarihi alanlarından biri olma özelliğini koruyor. Her bir taşında farklı bir hikaye barındıran Olympos Antik Kenti, ziyaretçilerine unutulmaz anlar yaşatmayı vaat ediyor. Bu nedenle, Antalya’nın antik kentler listesinde Olympos’un özel bir yeri olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Phaselis Antik Kenti
Antik çağın göz alıcı kentlerinden biri olan Phaselis, Antalya’nın tarih kokan köşelerinden sadec biri. M.Ö. 7. yüzyılın sonlarına tarihlenen bu harika yer, Rodoslular tarafından kurulan ve liman kenti olarak anılan Phaselis, üç ayrı koyuyla deniz ticaretinin stratejik bir noktası olmuştur. “Tanrı korur” anlamını taşıması, onun tarihte sahip olduğu özel konumu vurguluyor.
Phaselis’in tarih sahnesindeki yeri sadece ticaret değil, aynı zamanda politika ve kültüre de dokunmuştur. Hem Pers İmparatorluğu hem de Büyük İskender’in egemenliğine giren kent, Helenistik Çağ’da önemli ölçüde özerklik kazanmıştır. Bununla birlikte, zaman zaman korsanların saldırılarına maruz kalan Phaselis, Roma döneminde özellikle deniz savaşlarında ön plana çıkan komutanların hamleleriyle kurtulmuş ve huzura kavuşmuştur.
Günümüzde ziyaretçilerini geçmişin derinliklerine davet eden Phaselis, sütunlu caddeleri, heykeli kaideler, agoralar, tiyatrosu ve su kemerleri ile etkileyici bir antik dünyayı temsil eder. Kentin girişi, adeta ziyaretçileri zaman içinde bir yolculuğa çıkarıyor. Burası, tarihi ve doğal güzellikleri bir arada sunan ender yerlerden biri.
Ziyaretçiler için belirli bir giriş ücreti olsa da, Müzekart sahipleri bu ücretten muaf tutuluyorlar. Dolayısıyla, eğer sıklıkla tarihi ve kültürel alanları keşfetmeyi seviyorsanız, bu kart sizin için hem pratik hem de ekonomik bir seçenek olacaktır. Günümüzde Phaselis, hem tarih meraklıları için hem de doğa severler için vazgeçilmez duraklardan biri haline gelmiştir.
Patara Antik Kenti
Akdeniz’in büyüleyici tarihi dokusunu hissetmek isteyen gezginler için Patara Antik Kenti, kaçınılmaz bir durak niteliğinde. Fethiye ile Kalkan arasında gizlenmiş bu kadim şehir, denize doyamayanlar için 14 kilometre uzunluğundaki kumsalıyla ziyaretçilerine eşsiz bir deneyim sunuyor. Ama Patara’yı sadece denizi için ziyaret etmek büyük haksızlık olurdu zira bu antik kent, kültürel ve tarihi mirasıyla da oldukça zengin.
Patara, Helen dilinde “kutu” anlamına gelir ve bu adın yanı sıra antik çağların en önemli kehanet merkezlerinden biri olarak da bilinir. Lykia uygarlığının en etkileyici şehirlerinden biri olan Patara, Lykia Birliği’nde söz sahibi altı kentten biri olarak öne çıkar. Sahip olduğu üç oy hakkıyla Lykia’nın politik yapısında belirleyici bir rol oynayan bu şehir, aynı zamanda kadim dünyanın önemli limanlarından biriydi.
Kent girişinde, milattan sonra 100’lü yılların izlerini taşıyan Mettius Modestus’a ait bir anıt heykel göze çarpar. Bu heykel, aynı zamanda kentin tarihini ve o dönemde yaşamış önemli kişilikleri anlamamıza yardım eder. Kentin giriş kapısı, su akışını sağlayan kemerli bir yapı olarak da dikkat çeker.
Yerleşkenin eteklerinde yükselen tepe, antik Pataralılara ait hamam kalıntılarına ve bir Bizans bazilikasına ev sahipliği yapar. Ayrıca, korinth başlıklı tapınağın kalıntıları da burada ziyaretçilerini bekleyen tarihi yapılar arasındadır. Tüm bu kalıntılar, Patara’nın mimari açıdan ne derece zengin olduğunu gözler önüne seriyor.
Müze Kart sahibi ziyaretçiler, bu antik kenti keşfederken herhangi bir ek ücret ödemeden tarihin tozlu sayfalarını aralayabilirler. Hem bir deniz tatili hem de tarihle iç içe bir gezi planlanıyorsa, Patara tüm bu özellikleriyle listemizin gözde duraklarından biri olarak yerini almaktadır. Günümüzde bile hala pek çok sırrını koruyan bu eski kentin gizemli atmosferinde yürümek, Akdeniz’in mistik tarihine dokunmak gibi bir his uyandırır. Patara Antik Kenti, eski dünyanın renklerini, melodilerini ve hikayelerini ziyaretçileriyle buluşturmayı bekliyor.
Kyaneai Antik Kenti
Antik Çağ’da Likya’nın önemli şehirlerinden biri olan Kyaneai, bugün Antalya’nın en görkemli tarihi kalıntılarını barındırıyor. Kaş-Demre yolunu takip ederek ulaşabileceğiniz bu ören yerinde, binlerce yıllık tarihi nefes alıp veriyor. Likya uygarlığının izlerini taşıyan bu antik kent, Helenistik Çağ’da bağımsız bir kent olarak ön plana çıkıyor.
Ziyaretçilerini etkileyen özelliklerinden biri de Kyaneai’de yapılan kazılarda bulunan ve şimdi Antalya Müzesi’nde sergilenen çarpıcı lahitlerdir. Bu lahitler, geçmişin zanaatkârlığını ve estetik anlayışını gözler önüne seriyor. Kent merkezinde bulunan ve kısmen ayakta kalan yapılar arasında bir kütüphane ve hamam dikkat çekiyor. Bu yapılar, Kyaneai’nin sosyal ve kültürel hayatına ışık tutuyor.
Kyaneai’nin en büyüleyici noktası akropolidir. Buradan yapacağınız bir bakışla, Likya’nın bereketli topraklarından Akdeniz’in berrak mavisine uzanan eşsiz manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Akropol, adeta zamanın üstünde, tarihle bütünleşmiş bir seyir terası görevi görüyor. Buradan Kaş, Üçağız, Kekova ve Demre sahillerinin büyüleyici güzelliklerini görmek mümkün.
Bu antik kent sadece tarih meraklıları için değil, aynı zamanda manzara ve doğa tutkunları için de kaçırılmaması gereken bir destinasyon. Tarih öncesi çağlardan günümüze kadar uzanan olağanüstü bir yolculuğa çıkmak ve Akdeniz’in göz alıcı kalıntıları arasında kaybolmak istiyorsanız, Kyaneai Antik Kenti tam size göre bir durak. Antalya’nın bu tarih kokan köşesinde, hem geçmişe bir saygı duruşunda bulunabilir hem de eşsiz manzaraların keyfini sürebilirsiniz.
Ziyaretçi bilgisi: Kyaneai Antik Kenti, yılın belli dönemlerinde özellikle sabah ve akşam saatlerinde ışığın etkisiyle daha da etkileyici bir hal alabilir. Bu nedenle günün o özel saatlerinde ziyaret planlamak, fotoğraf tutkunları için eşsiz kareler yakalamayı mümkün kılacaktır. Kentin yollarının bazı bölgeleri engebeli ve dik olabildiğinden doğru ayakkabılar giyilmesi önerilir.
Aspendos Antik Kenti
Eşsiz tarihi dokusu ve görkemli mimarisiyle öne çıkan Aspendos Antik Kenti, Antalya’nın önemli tarihi zenginliklerinden biridir. Serik ilçesine bağlı, Köprüçay’ın hemen yanı başında konumlanan bu antik şehir, ziyaretçilerine adeta zamanda bir yolculuk vadediyor.
Aspendos’un tarihi Truva Savaşı’nı takip eden dönemlere kadar uzanır ve efsaneler, bu kentin Argive kolonicileri tarafından kurulduğunu aktarır. Anadolu’da kendi adına para bastıran ilk kentlerden biri olan Aspendos’ta bulunan sikke örnekleri, halkın kendine has bir alfabeye sahip olduğunu gösteriyor ve bu da kentin kültürel özerkliğini ve ekonomik gücünü ortaya koyuyor.
Persler’in M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren hakimiyet kurduğu Aspendos, daha sonraki dönemlerde de önemini korumuştur. Kentin en dikkat çeken yapısı şüphesiz ki Aspendos Tiyatrosu’dur. Antik çağın en iyi korunmuş tiyatrolarından biri olan bu yapı, mühendislik harikası olarak bilinir ve akustiği ile ünlüdür. Roma döneminde inşa edilmiş olan tiyatro, günümüzde hâlâ etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır ve ziyaretçilerini adeta iki bin yıl geriye, antik dönem izleyicilerinin arasına götürmektedir.
Aspendos’un sadece tiyatrosuyla değil, aynı zamanda Men Tapınağı, Apollon ve Athena tapınakları gibi kutsal mekânlarla da ruhani bir atmosfer sunduğu söylenebilir. Bu yapıların yanı sıra su kemerleri ve agora gibi şehir hayatının can damarları sayılabilecek diğer yapılar da, antik şehrin sosyal ve mimari yapılanmasına ışık tutmaktadır.
Ziyaretçiler, bu antik kentte dolaşırken; tarihin tozlu sayfalarını çeviriyor, mimarisi ve tarihi önemiyle hayranlık uyandıran eserler karşısında kendilerini kaybediyor. Akdeniz ikliminin hafif esintileri eşliğinde, antik tiyatrodan tapınaklara, agoradan su kemerlerine kadar her köşesinde yeni keşifler ve hikayeler barındıran Aspendos, Antalya gezilecek yerler listesinin baş sıralarında kendine sağlam bir yer edinmiş durumda.
Tarih severlerin ve kültür turizmi açısından büyük önem taşıyan Aspendos, bölgeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin mutlaka görmesi gereken yerler arasındadır. Bu antik kenti ziyaret etmek, geçmişle buluşmak ve tarihin gizemli derinliklerinde unutulmaz bir yolculuğa çıkmak demektir.
Xanthos Antik Kenti
Tarihin derinliklerine seyahat ettiğimiz bu liste, bizi Likya uygarlığının başkenti olan Xanthos Antik Kenti‘ne götürüyor. Kaş ilçesinin güneybatısında, Eşen Çayı’nın kenarında yükselen bu antik şehir, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren, arkeolojik ve mitolojik önemi yüksek bir yerleşim alanıdır.
Xanthos, Likya dilindeki yazıtlar ve muazzam anıtlarla dolu bir açık hava müzesini andırır. Kentin en dikkat çekici özelliklerinden biri, yüksekçe bir tepe üzerinde konumlanmış olması ve bu sayede çevreye hâkim bir manzaraya sahip olmasıdır. Antik kentin tarihine dair ilk yazılı kayıtlar M.Ö. 8. yüzyıla kadar uzansa da, yapılan kazılar eski çağlara ait eserlerin çok daha öncesine, Bronz Çağı’na dek dayandığını ortaya çıkarmıştır.
Xanthos’ta gezilecek yerler arasında, Likya kaya mezarları, dikkat çekici sütunlu cadde ve agora, oldukça iyi korunmuş Helenistik tiyatro ve Nereidler Anıtı ön plana çıkar. Nereidler Anıtı’nın, o dönemde yaşamış olan güzel deniz kızlarını temsil ettiği ve kent için özel bir anlam taşıdığı bilinmektedir. Kentin simgesi haline gelen ve bir zamanlar yüksekliği ile göz kamaştıran kule şeklindeki Likya anıtları ise ziyaretçilerin ilgisini çeken diğer unsurlardandır.
Xanthos’ta yaşamış halkın kaderini belirleyen ve tarihin akışını değiştiren önemli bir olaya da temas etmek gerekir. Antik kaynaklar, Perslerin istilası sırasında Xanthosluların toplu bir şekilde intihar ettiğini ve kenti düşmana terk etmek yerine ateşe verdiklerini anlatır. Bu trajik tarih, kentin hem cesaretini simgeler hem de ziyaretçilere duygusal bir atmosfer sunar.
Ch. Fellows’un 19. yüzyılda keşfettiği bu antik kent, arkeolojik kazılardan çıkarılan eserlerin bir kısmının British Museum’da sergilenmesiyle Batı’da daha çok tanınır hale gelmiştir. Ancak Xanthos, hem bölgenin doğal güzellikleri hem de tarih öncesinden kalma kalıntılarıyla, sadece tarih meraklıları için değil, aynı zamanda doğa tutkunları için de kaçırılmaması gereken bir yerdir.
Xanthos Antik Kenti’nin mistik atmosferi, taş yolları boyunca yankılanan tarih ile birleştiğinde, ziyaretçilere zamanda bir yolculuk vaat eder. Bu nedenle Antalya gezilecek yerler listesinde öncelikli olarak anılması gereken bu özel lokasyon, sizi tarihin tozlu sayfaları arasında bir maceraya davet ediyor.
Termessos Antik Kenti
Antalya’nın tarihi dokusunu anlamak için mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında Termessos Antik Kenti gelir. Pisidya bölgesindeki Güllük Dağı (Güllük Dağ Milli Parkı) üzerinde yer alan ve doğal bir kale görünümü veren Termessos, stratejik konumuyla dikkat çeker. Kentin tarihi MÖ 500’lere kadar uzanmakla beraber, en parlak dönemini Aleksander Büyük’ün kuşatmasına direnerek yaşamıştır.
Termessos’u özel yapan özellikler arasında dağlık yapısı ve muazzam manzarası yer alıyor. Öyle ki, antik kentin tiyatrosu sadece mimari güzelliğiyle değil, aynı zamanda misafirlerine sunduğu nefes kesen doğa manzarasıyla da bilinir. Bu tiyatro, 4.000 kişilik oturma kapasitesiyle antik dünyanın en etkileyici yapılarından birini oluşturuyor.
Kentte gezerken, çeşitli tapınakların yanı sıra, Helenistik döneme ait bir Agora, Bouleuterion (Konsey Binası) ve gymnasium da dahil olmak üzere pek çok yapısal kalıntı görebilirsiniz. Termessos ayrıca, kaya mezarları ile de ünlüdür ve ziyaretçilere antik Pisidya halkının cenaze töreni geleneklerine ilişkin bilgiler sunar.
Antik kentin kalıntıları arasında geniş mezar alanları dikkat çekici şekilde korunmuştur. Burada yer alan anıtsal mezarlar, kent halkının ölüme ve ölümden sonraki hayata verdiği önemi gösterir.
Adı geçen “Köpek Lahdi” ise Termessos’un duygusal zenginliğini ve kültürel dokusunu anlamak için mükemmel bir örnek teşkil eder. Antalya Müzesi’ndeki Lahitler Salonu Bölümü’nde sergilenen bu eser, antik döneme ait kişisel bağların ve hayvanlarla ilişkilerin ne kadar kuvvetli olduğuna dair değerli bir göstergedir.
Termessos Antik Kenti, gerçekten de tarih severler için cennetten bir köşe ve doğa ile iç içe bir tarih yolculuğu sunuyor. Her bir taşında ayrı bir hikaye barındıran bu antik kent, Antalya’nın unutulmaz hazinelerinden biri olarak tarihin derinliklerinden günümüze değerini koruyarak ulaşıyor.
Andriake Antik Kenti
Andriake (Çayağzı) antik kenti, Kaş’tan Demre’ye giden yol üzerinde yer almaktadır. Kentin içinde bulunan duvarları, caddeleri, saat kuleleri ve kiliseleri bulunmaktadır. Aynı zamanda kentin en önemli kalıntısı Hadrian (granarium) tahıl deposudur. Bu tahıl deposu Myra ve çevre kentlerde üretilen buğdayın Roma’ya gönderilmesi için depolanıyormuş. Hadrianus dönemine ait kentin orta kapısında Hadrianus ve Faustina büstleri yer alıyor. Yapının önünde ise o zamanki imparatorun ve elinin heykelleri bulunuyor.
Theimussa ve Simena Antik Kenti
Üçağızlar bölgesi, bulunan Kekova Adası’nın batı-doğu girişi ile üçlü deniz yolu oluşturuyor. Theimussa kenti çok sayışa lahitler, surlar ve Bizans yapıları bulunduruyor. Üçağız ya da Demre-Çayağzı’ndan kalkan günlük tene turlarına katılarak Kekova Tersane Koyu’ndan başlayarak antik kenti gezebilirsiniz. Kent içerisinde küçük bir tiyatro bulunmaktadır. Kentin doğusunda ise Likya tipi çok eski bir lahit bulunmaktadır. Kentin merkezinde Helenistik, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden oluşan surlarla çevrili Kale içi antik kentte mutlaka görülmesi gereken yerler arasında yer alıyor. Aynı zamanda Kale içi günümüzde restore edilerek içerisinde restoran, pansiyon ve otel olarak hizmet veren işletmeler bulunmaktadır.
Myra Antik Kenti
Antalya’nın önemli antik kentlerinden birisi olan Myra Antik Kenti , Demre ilçesine 2 kilometre uzaklıkta yer almaktadır. Myra kentinde tiyatro ve kaya mezarları kalıntıları milattan önce 5. Yüzyıla dayanıyor. Roma tiyatrolarında olduğu gibi sahne yapısı amfi şeklindedir ve 12 bin kişilik grekoromen şeklindeki yapı gladyatörlerin dövüştükleri alan olarak da kullanılıyormuş. Her tiyatro aynı zamanda Dianysos Tapınağı olarak kullanılmış. Bir Likya kenti olan Myra kaya mezarları, üçgen alınlıklı ahşap çatkılı ve Helen tipli bir yapıda olup içlerinde isen yatan kişiyi tarif eden kabartmalar bulunmaktadır. Antik kente Müzekart ile de girebilirsiniz.
Side Antik Kenti
Antik kent olarak bilinen Side, günümüzde içerisinde bulunan merkez çarşısı, denizi, pazarı, tiyatrosu ve daha birçok yapısı ile kullanıma açık haldedir. Aiol kentlerinden birisi olan Side Antik Kenti, Kymeliler tarafından kurulmuştur. Kentin içerisinde Apollon Tapınağı, sütunlu cadde, tiyatro ve müze olarak hizmet veren hamamı ile ziyaretçilerini kendisine hayran bırakıyor.
Antalya’da yapacağınız gezilerde, mutlaka gezmeniz ve görmeniz gereken yerlerin için hazırladığımız Antalya’da gezilecek yerler yazımıza da göz atmalısınız !
Sizlerde Antalya antik kentler hakkında gezdiğiniz veya bilgi sahibi olduğunuz yerleri yazımıza yorumda bulunarak bizlerle paylaşabilirsiniz.