Haziran ayı boyunca devam eden Isparta Gül Hasadı Festivali‘ne, Denizli ve Uşak’ta ki birkaç şahane destinasyonu da ekleyerek oluşturabileceğiniz mükemmel bir rota önerisi ile geldim. Son yıllarda Isparta dendiğinde akla lavanta gelsede, şehir dünyanın en önemli gül üretim merkezlerinden. Bu güzel ilimizi haziran ayı içinde ziyaret ettiğinizde pembe güllere, Temmuz da geldiğinizde ise mor lavantalara doyacaksınız.
Hızına yetişemediğimiz benzin ve mazot zamlarından sonra kendi özel aracımızla seyahat etmenin yavaş yavaş tarih olduğu şu günlerde bu geziyi tur ile yapmaya karar verdim. Tur işi şans işidir. Ne kadar araştırırsanız araştırın, rehberinden mola noktalarına kadar genel olarak pek çok şeyi ancak deneyimleyerek görebilirsiniz. Şanslıydım ki güzel bir tura, harika bir rehbere ve şahane bir ekibe denk geldim. Gezengenler aracılığı ile katıldığım bu tur gözüm kapalı tavsiyemdir. Turun detaylarına ve daha fazla tura instagram hesapları üzerinden ulaşabilirsiniz. @gezengenler
Gül Hasadı Festivali
1. GÜN ( CUMARTESİ )
Isparta Gül Fabrikası Turu
Cuma akşamı İstanbul hareketli başlayan turumuzun Cumartesi sabahı ilk mola noktası Isparta Güneykent Gülbirlik Gül Fabrikasıydı. Bugün dünyanın gül ihtiyacının büyük bir yüzdesini karşılayan Isparta’da her yıl haziran ayında düzenlenen Gül Hasadı Festivali kapsamında fabrikayı binlerce kişi ziyaret ediyor.
Rehber eşliğinde gezilen fabrikada, gülün dalından girdiği şişeye kadar olan tüm yolculuğu anlatılıyor. Fabrikayı gezmeye geçmişten günümüze kadar gelen ve gül suyu yapımında kullanılan aletleri görerek başlıyoruz.
Rehberimiz bize gülsuyu ve gül yağının geleneksel ve modern yöntemler ile nasıl elde edildiğini anlatıyor. Burada ki güllerin park ve bahçeler için yetiştirilen iri yapraklı ve hoş kokulu güllerden değil, yağı daha kıymetli olan, çiçeği daha küçük ve genellikle pembe renk olan sanayi tipi güller olduğunu öğreniyoruz. Orijinal gülsuyu ve gül yağının buram buram gül esansı kokmaması gerektiği, kendine has daha doğal bir koku ve aroma taşıdığı da bilgilerimize ekleniyor.
Fabrika içinde iki adet kocaman gül havuzu var. Gerçek gül yaprakları ile dolu bu havuzlarda harika fotoğraflar çekmek mümkün. Binlerce pembe gül yaprağı üzerine kendimizi bırakıveriyoruz. Yaprakların üzerinde yürümekte ayrı bir deneyim oluyor. Şüphesiz fabrikanın en ilgi çeken bölümü olarak burası biraz kalabalık ama kısa bir süre bekleyerek herkese sıra geliyor.
Tur grupları fabrikaya belirli zaman aralıkları ile alındığı için biraz da olsa yoğunluk önlenmiş oluyor. Bireysel gelen ziyaretçiler de belirli bir sayı üzerinde iseler yine rezervasyon ile gezmek durumundalar. Hasat haziran ayında olduğu için ister istemez belirli bir dönemde yığılma olması rezervasyon şartını gerektiriyor.
Fabrika satış mağazasından alışveriş yapma şansınız var. Önceden bu satış noktaları birçok ürüne daha uygun fiyatlı ulaşmamız demekti ancak ben bu gezide fiyatlara yansımış böyle bir uygunluk gözlemlemedim. Yanınızda taşımak zorunda kalmanız da cabası. Belirtmek isterim ki popüler alışveriş sitelerinde fabrika da satılan birçok ürün daha uygun fiyatlıydı.
Gül Bahçesi
Fabrika gezimizi tamamlayıp gül bahçelerine geçiyoruz. Bahçeleri gezmenin kişi başı 25 TL gibi bir ücreti var. Ücret karşılığında sizlere topladığınız gül yapraklarını koyabilmeniz için işlemeli, hoş keseler veriyorlar. Galoşlarımızı giyerek bahçelere geçiyoruz. Galoş giyme sebebimiz bahçeleri korumak değil, ayakkabılarımızın kirlenmesini önlemek.
Fotoğraflar da iğrenç göründüğünü düşünerek, ayakkabıların leş olması pahasına tabi ki galoşları hemen çıkarıyoruz : ) Gül yapraklarını nasıl toplamamız gerektiğini öğreniyor ve biz de gül yaprağı toplamaya başlıyoruz.
Eğirdir Gölü
Gül bahçelerinden pespembe kareleri galerimize ekleyerek, yeniden yola çıkıyoruz. Turumuzda sırada Eğirdir Gölü, kalesi ve Ayastefanos Kilisesi var. Devam eden tadilat dolayısıyla kapalı olan kiliseyi göremiyoruz. Göl kenarında yürüyüş yapıyoruz. Dilerseniz gölde tekne turu yapma ve içindeki minik adacığa geçme şansınız da var. Bu bölgeyi daha önce ziyaret ettiğimde seyir terasına çıkmıştım. Yukarıdan gölün güzel bir manzarası var. Burada bir de Yörük Çadırı vardı ki isterseniz göl manzaralı yemek yemeniz de mümkün. ( Akpınar Yörük Çadırı Seyir Terası )
Eğirdir ‘cittaslow‘ yani yavaş şehirlerden. Trafikten uzak olması, hava kirliliği oranının düşük olması güzelliğini de beraberinde getiriyor. Gölün çevresinde yürüyüş ve bisiklet parkurları var. Özellikle kamp yapmayı seven gezginlerin ve motosiklet gruplarının her yıl uğradığı duraklardan bir tanesi.
Eğirdir gölü plajı olan, yüzebileceğiniz göllerden. Adını altın sarısı kumlardan alan Altınkum Plajı, suyu sığ olduğu için özellikle çocuklu aileler tarafından sıkça tercih ediliyor. Gölün suyu tatlı. Burada yüzmek değişik bir deneyim. İlk gelişimde deneyimle şansım olmuştu ve çok keyif almıştım. Vaktiniz olursa bu plajda yüzmeniz tavsiyemdir.
Eğirdir Gölü ile birlikte Isparta’ya veda ediyor, Denizli Pamukkale’ye doğru yola çıkıyoruz.
Denizli
Pamukkale, doğal ve tarihi güzellikleri aynı anda bünyesinde barındıran nadir yerlerden. Tamamını gezebilmek kafadan 4-5 saat. Turumuzun planında sadece travertenler var. Neyse ki daha önce bir çok kez gezdiğim için, Hierapolis Antik Kenti‘ni görmemeyi sorun etmiyorum : )
Hepsini gezecek vaktiniz olursa günü şu şekilde planlayabilirsiniz : Ören alanının üç ana girişi var ama çoğunlukla ikisi aktif kullanılıyor. Güney Kapısı olarak bilinen üst kapıdan girerseniz önce Hierapolis Antik Kenti‘ni görüyorsunuz. Devamın da sırasıyla Antik Havuz ve Travertenleri görüyorsunuz.
Pamukkale’de yer alan ve görülmesi gereken yerlerin başında gelen Antik Havuz ile Hierapolis Antik Kenti yazılarımıza mutlaka göz atın.
Aynı şekilde alt girişi kullanırsanız da önce travertenleri görüyor ve antik şehre doğru bir gezi planlamış oluyorsunuz. Planlamanızı yukarıdan aşağıya yaparsanız gün batımında eşsiz bir manzara sizi bekliyor olacak. Gökyüzünün renkleri travertenlere yansıyor ve günün diğer saatlerinde gördüğünüzden çok daha dehşet bir manzara ile karşılaşıyorsunuz.
Travertenlere her türlü ayakkabı ile basmak yasak. Bu yüzden yanınıza poşet alın ki ayakkabı ya da terliklerinizi çıkardığınızda taşımanız kolaylaşsın. Yoksa benim gibi terlikleri arka cebinize sokmak zorunda kalırsınız : )
Antik Havuz’da yüzecekseniz yanınızda havlu ve mayo bulundurun. Almayı unutursanız satış yapan dükkanlar var ama fiyatlar tabi ki biraz yüksek. Antik Havuz namı diğer Kleopatra Havuzu burada yaşayabileceğiniz en eşsiz deneyim. Tarihi kalıntı ve sütunların içinde yüzmek paha biçilmez.
Travertenler ve antik kent girişi müze karta ücretsiz. Kartınız yoksa burada çıkarmanız mümkün. Aksi takdirde giriş ücreti 150 TL. MEB öğretmenleri ve 18 yaş altı için yine ücretsiz. Yaz uygulamasına göre müzeyi her gün 06:30 / 19:30 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Burada bir dip not eklemek isterim ki müze kartınız olsa dahi Antik Havuz’dan ücretsiz yararlanamıyorsunuz. Havuzun 130 TL olan ücreti müze kart ile yüzde 50 indirimli olarak 65 TL ye düşüyor. Ücretin tamamını da alsalar bu eşsiz deneyim için değer.
Travertenler için güncel giriş ücreti ve hakkında detaylı bilgilere Pamukkale Travertenleri yazımızdan ulaşabilirsiniz.
Ve bir dip not daha. Buraya kadar gelmişken vaktiniz varsa Hierapolis’e çok yakın olan Laodikeia Antik Kentini de mutlaka görün.
Gezimizde 1. günün sonuna geliyoruz. Konaklama Karahayıt’ta ki termal otelimizde. Karahayıt – Pamukkale arası yaklaşık 5 km. Burası termal kaplıcaları ile meşhur. Bölge her yıl bu anlamda çoğu yabancı olmak üzere birçok turisti ağırlıyor.
Biz turumuzun anlaşması dahilinde Richmond Termal Otelde konaklıyor ve her türlü hizmetten çok memnun kalıyoruz. Otel müşterisi olarak biri açık biri kapalı olan termal havuzlardan yararlanıyor, dilersek olimpik havuzunda yüzebiliyoruz. Dünya mutfağını da bünyesinde barındıran lezzetleri ve gece eğlencesi ile hem otel hem de otel seçiminden dolayı turumuz bizden tam puan alıyor.
Karahayıt gezilerinizde konaklama ve termal sular hakkında detaylı bilgilere Karahayıt Kaplıcaları yazımızdan ulaşabilirsiniz.
2. GÜN ( PAZAR )
Bugün günlerden Işıklı Göl. Bu turu planlamamıza sebep olan rotanın ta kendisi. Her yıl haziran ayında üzerinde açan binlerce nilüfer çiçeğine ev sahipliği yapan göl, peri masallarını andıran manzaralar sunuyor.
Otelde aldığımız kahvaltının ardından Denizli / Çivril’e doğru yola koyuluyoruz. Göl, Çivril’in Beydilli köyü sınırları içinde. Gölün çevresinde köylü teyzeler şahane gözlemeler yapıyor. Çay kahve içebileceğiniz minik işletmeler var.
Biz gruplar halinde teknelerimize yerleşiyoruz. Kooperatif tarafından işletilen tekneler 3-4 kişilik. Bazıları 5 kişi de alabiliyor. Fiyat her tekne için aynı. Kaç kişi binerseniz binin, tekne ücreti 2022 yılı için 200 TL. Bu fiyat ve süre genellikle bizim gibi gelen tur grupları için geçerli. Dilerseniz önceden rezervasyon yaptırarak daha uzun süreli bir tura katılma şansınızda var.
İki saat süren bu uzun turlarda gölün ortasında yer alan adaya geçme ve burada yaşayan kuş türlerini gözlemleme imkanınız da var. Bizim kaptanımız Kamil Kaptan. Tekne turu boyunca hem samimiyeti hem de tatlı sohbetiyle gönlümüzü kazanıyor.
Tur boyunca daha güzel fotoğraflar çekebilelim diye, bizi hep çiçeklerin en yoğun olduğu yerlerine götürüyor gölün. Ve bir dip notta buraya eklemek isterim ki bu tekne turlarına günün erken saatlerinde katılmakta fayda var çünkü nilüfer çiçekleri akşam üzeri 3-4 gibi kapanmaya başlıyor.
Tekne gölün açıklarına doğru yol aldıkça önce sazlıklar artmaya başlıyor. Sazlıkların ardında ise farklı bir dünya bizi bekliyor. Binlerce nilüfer çiçeği ile kaplı bir göl değil burası adeta cennet. Bir peri kızı olsam sanırım burada yaşardım. Gölü çevreleyen dağın silüeti nilüfer çiçeklerinin arasından göle yansıyor. Tekneden suya sallandırdığım ayaklarımı çiçeğin yaprakları okşuyor. Büyüleyici…
Yüzlerce kare fotoğraf ve video çekiyoruz. Hiçbiri bizi tatmin etmiyor. Göl ve manzara o kadar nefes kesici ki hiçbir karenin bunu yansıtmadığını düşünüyoruz. Yaklaşık olarak bir saat süren turumuz bitmesin istiyoruz.
Yazımın bu kısmında büyük puntolara geçmek istiyorum. Çünkü biliyorum hiçbir doğal güzelliğimizi yeterince koruyamıyoruz. NİLÜFER ÇİÇEKLERİNİ KOPARMAK YASAK. CEZASI ÇOK YÜKSEK. BU GÜZEL KÖYÜ VE GÖLÜ HER ANLAMDA KORUYUP KOLLAMAK HEPİMİZİN GÖREVİ. LÜTFEN TEMİZ TUTALIM. ÇİÇEKLERİNE ZARAR VERMEYELİM. BURANIN HER TÜRLÜ CANLININ DOĞAL YAŞAM ALANI OLDUĞUNU UNUTMAYALIM. DİLERİM Kİ SONU ‘SALDA’YA’ BENZEMESİN. ONUNLA AYNI KADERİ PAYLAŞMASIN.
Uşak
Aklımızda kalan nilüfer çiçekleriyle yeniden yollara düşüyoruz. Hedef ilimiz Uşak. Rotamızda sırasıyla Clandras Köprüsü ve Şelalesi ve son olarak da Ulubey Kanyonu var.
Ulubey Kanyonu ve cam teras hakkında detaylı bilgilere Ulubey Kanyonu yazımızdan ulaşabilirsiniz.
Yeni rotaya başlamadan önce Clandras Balık Restoranda yemek molası veriyoruz. Bölgenin tatlı su balığı meşhur. Sadece balık değil yanında servis edilen tereyağı, meze ve salataları da bizden tam puan alıyor.
Clandras Köprüsü yani zamanının su kemeri ve suya düşen aksi çok hoş bir manzara oluşturuyor. Tarihe tanıklık etmiş bir köprünün üzerinden geçmek, suyunun şıkırtısını dinlemek ise ayrı bir his, ayrı bir zevk.
Uşak / Karahallı sınırları içinde kalan köprü, Frigyalılar döneminde inşa edilmiş ve zamanında üzerinde bulunduğu nehrin iki yakasına su taşımak amacıyla kullanılmış.
Aynı nehir üzerinde bulunan ve 1960 yılında kurulan Karahallı Hidroeletrik Santralı ise Türkiye’nin ilk santrallerinden olup, kurulduğu günden itibaren kesintisiz elektrik üretmekte.
Pekiiiii Dünya’nın en büyük 2. kanyonunun Türkiye’de olduğunu biliyor muydunuz? Ulubey Kanyonu, 77 km uzunluğuyla ABD de ki Grand Canyon dan sonra dünyanın en uzun 2. kanyonu. Bu kanyon Büyük Menderes grabeninin çökmesi sonucu oluşmuş. 2013 de tabiat parkı ilan edilip, 2015 yılında da üzerine cam bir seyir terası kurulmuş. Değeri geç keşfedilen yerlerden yani.
Kanyonda müze kart geçerli değil. Terasa çıkış kişi başı 10 TL. Galoş giyerek gezmeniz öneriliyor. Her yerde çöp bidonları olmasına rağmen galoşlar yerlerde uçuşuyor. Bir öğretmen olarak kendimi sorguladığım anlar yine. ‘Nerede yanlış yapıyor, neden eğitemiyoruz?
Kanyon bizim turumuzun son rotasıydı. Bireysel gelmiş olsaydım bu rotaya ekleyeceğim bölgeye yakın diğer güzel noktalar şunlar olurdu:
- Laodikeia Antik Kenti
- Blaundos Antik Kenti
- Taşyaran Vadisi
- Antik Havuz ( Kleopatra Havuzu )
Daha önce ziyaret ettiğim için plana dahil etmeyeceğim ama sizlere tavsiye edebileceğim diğer rotalar ise:
- Salda Gölü
- Burdur Arkeoloji Müzesi
- Sagalassos Antik Kenti
- Ve eğer gezinizi Temmuz ayı içerisinde gerçekleştiriyorsanız Isparta / Kuyucak Köyü lavanta bahçeleri.
Bir sonra ki yazım da bu rotanın bilgi ve önerilerinin geleceğini de buradan duyurmuş olayım o zaman.
Siz bu satırları okurken ben çoktan yollara düşmüş olacağım. Ve döner dönmez sizlerle paylaşacağım. Kalbime, ruhuma iyi gelen, kalbinize ruhunuza iyi gelsin diye…
Yazar : Başak Aygün
Diğer Yazıları : https://seyahatdergisi.com/yazar/basakaygun/
Instagram Hesabı : @basak.wanderlust
Bu harika yaziniz icin ayriyeten çok teşekkürler. Bu anları sizlere yasatabilmekten @gezengenler olarak çok mutluyuz. Diger turlarimizda da insallah görüşmek dileğiyle…
“Gezmek var ise genlerinde, durma katıl bize…”
GEZENGENLER
O kadar güzel anlatmışsın ki gezmiş kadar oldum ancak bir o kadar da gezmek görmek istedim. En kısa sürede rotayı deneyimlemek mümkünse tura katılmak istiyorum kalemine sağlık:)
Muhteşem gezi için çok teşekkür ederim her gezinizde sorular cevap buluyor meraklar gideriliyor planlama için keşke diyeceğimiz herşey minimuma iniyor bol bol gezin bizde sizinle gelelim ☺️